Skip to Content

Kategori: Dergi Yazıları

Smear testi nedir?

Bilindiği gibi önce kanser olmamak, daha sonra da kanser olmadan önce bunun belirtileri veya taraması varsa bunları yapma gerekliliği konusunda yazı dizimize başlamıştık.  Kadın hastalıklarının kanserleri ile ilgili taraması olan ve kanser gelişmeden önce önleyebileceğimiz tek kanserin rahim ağzı kanseri (serviks) olduğunu belirtmiştik. Bir diğer kanser de meme kanseridir ancak, bu konu daha çok meme cerrahlarının konusudur. Serviks kanserinden korunmak için öncelikle bu kanserin %90 sebebi olan HPV (Human Papilloma Virüs)’ünden korunmamız gerekliliğidir. Bu virüsle karşılaşmadan önce de alabilinecek yegane önlem olan aşıdan bir önceki yazımızda geniş olarak bahsetmiştik.

Aşıdan bağımsız olarak da hala tüm dünyada rahim ağzı kanseri(serviks) taraması aşı olunsa da olunmasa da yapılması gereklidir ve çoğu ülkede tarama programları sürdürülmektedir. Pekala bu tarama nasıl yapılmaktadır?

Rahim ağzını oluşturan hücreler de sürekli kendini yenileyerek bu organın devamlılığını sağlarlar. Bu yaşam döngüsü yeni hücrelerin oluşup, eski hücrelerin dökülmesi ile devamlılığını korur. Smear testi (PAP Smear) de rahim ağzından dökülen hücrelerin bu konuda yetişmiş patologlar tarafından değerlendirilmesini içerir. Bu testin doğru sonuçlanması için son 3 gün vajinal herhangi bir ilaç kullanılmaması, son 24 saat içinde cinsel ilişkiye girilmemesi ve menstruasyon döneminde olunmaması gereklidir.

Peki bu test nasıl yapılır? Gerekli şartlara dikkat ederek hekime başvuran bir kadın önce jinekolojik muayene masasına yatırılır. Spekulum aleti kullanılarak rahim ağzı görüntülenir. Bu test için üretilmiş fırçalar ya da tahta dil basacağı ile rahim ağzından dökülen hücrelerin de bulunduğu akıntı örneği alınır. Daha sonra mikroskopta incelenmek üzere dikdörtgen bir cama yayılarak, gönderilecek olan laboratuarın isteğine göre ya saç spreyi kullanılarak ya da alkollü solüsyonda örnek sabitlenir. Örneği mikroskopta inceleyecek olan uzman patolog hekime gönderilir. Bu hekim hazırlanmış olan örnekleri çeşitli boyama yöntemleri ile boyayıp, hücrelerin özelliklerini kaydederek bir rapor haline getirir ve örneği alan hekime raporu gönderir. Bu rapor kesin sonuç değildir. Sadece görülmüş olan hücrelerin özelliklerinin yazıldığı bir rapordur. Bu raporu değerlendirip gerekirse ileri tetkik yapacak olan kişi, örneği alıp patoloğa göndermiş olan hekimdir.

Ne zaman smear alınmaya başlanmalı ve hangi sıklıkla devam edilmeli? İlk cinsel deneyim başladığından itibaren hayat sona erene kadar her yıl smear alınması gibi bir tarama yoktur. Tabii ki yüksek riskli, daha önce rahim ağzında hastalık sebebiyle tedavi görmüş ya da şikayeti olan olgulardaki takip farklıdır.  Buna tarama denmez… Tarama, şikayeti olmayan (asemptomatik) kadınlarda, belirli periyotlarla yapılan testtir. Amaç; belirti veya kanser oluşmadan, kanser öncesi hücrelerin tespitidir. Tarama programı için dünyada belirlenmiş bir takım kurallar vardır. 21 yaşından itibaren 65 yaşına kadar her 3 yılda bir tarama önerilmektedir. 65 yaşına kadar taramalar negatif veya rahim alınmış ise de tarama sonlandırılır.

Devamını Oku

Smear testi sonuçlandıktan sonra…

Yazı dizimize başladığımızda öncelikle kadın hastalıkları ile ilgili kanserlerin hangileri olduğunu ve tarama programlarını hedeflemiştik. İlk aşamada incelediğimiz tür de rahim ağzı (serviks) kanseri idi. Bunun için gereken tarama testinin de rahim ağzından alınan sürüntünün mikroskopta incelenmesi olduğunu anlatmıştık. Bu testin ismi de  ‘Servikal Smear Testi’dir. Bu teste ne zaman başlanılması gerektiği, hangi şartlarda alınması gerektiği ve hangi zaman aralıkları ile bakılması gerektiğini de bir önceki yazımızda ayrıntısıyla irdelemiştik.

Pekala smear testini yaptırdık… Sonucu yaklaşık 5-10 gün içerisinde aldık. Bu sonucu kim yorumlayacak? Tabii ki smear testini gönderen hekime tekrar başvurmak gerekiyor. Testin sonucu olarak çıkabilecek birkaç rapor mevcuttur. Bu rapor hastalık varsa da kesin bir sonuç değildir. Bu bir tarama testidir ve sadece anormal hücresel değişiklikler olup olmadığını göstermektedir.

Smear testi ‘yetersiz’ olarak da raporlanabilir. Bu testi yapan kişinin ya da değerlendiren kişinin tecrübesizliğinden kaynaklanan bir durum değildir. Alınan örnekte tanımlama yapabilecek kadar hücre olmadığının ifadesidir. Bu koşullarda testin tekrarlanması gerekir…

Az önce de ifade ettiğimiz gibi anormal hücresel değişiklikler bile görülse bu rahim ağzı kanseri tanısı koydurmaz. Panik olmamak gerekir… Yapılacak olan şey rahim ağzı kanserleri konusunda tecrübeli bir hekimin görüşünü almaktır. Çünkü bu anormal hücresel değişikliklerin her biri için farklı yaklaşımlar uygulanmaktadır. Bu yaklaşımlar HPV DNA testi bakılması, tekrar smear alınması, rahim içinden örnek alınması, kolposkopi (rahim ağzının büyüteçli bir cihaz eşliğinde çeşitli maddelerle boyanarak görüntülenmesi ve şüpheli görülen bölgelerden parça alınması) veya bunların kombinasyonu olabilir.

Kolposkopi denilen işlem, bu olaylara maruz kalan hastalarının çoğunun duymuş olduğu bir işlem olabilir. Bu işlem ağrısız bir işlemdir. Genital bölgenin ve rahim ağzının muayene edilmesi esnasında takılan spekulum adlı cihazın takılması esnasında duyulan ağrıdan farklı bir ağrı oluşmaz. Biyopsi alınsa bile ağrı duyulmaz çünkü rahim ağzı dokusu ağrı duyusu içeren bir bölge değildir. Bu işlem sonunda alınan parçalar patolog tarafından değerlendirilir ve nihai sonuç verilir.

Bu rapor normal, CIN-1,CIN-2, CIN-3 veya kanser olarak sonuçlanır. Her bir sonuçta farklı yaklaşımlar uygulanabilir. Örneğin CIN-1 gelen olguların çoğu takip edilir ki, bu lezyonların çoğunluğu vücudun bağışıklık sistemi sayesinde %70 olasılıkla gerileyen lezyonlardır. Ancak CIN-2, özellikle CIN-3 gelen olgularda rahim ağzından geniş bir parça çıkarılmasını ya da rahimin alınmasını gerektiren bir diğer cerrahi girişim gereksinimi doğabilir. Kanser hücresi gelen olgularda ise gerek muayene gerekse diğer görüntüleme yöntemleri ile beraber hasta değerlendirilerek yapılacak olan kanser cerrahisinin çeşidine karar verilir.

Devamını Oku

Rahim ağzı (Serviks) kanseri…

Önce tarama demiştik fakat, maalesef toplumun büyük bir yüzdesi halen kontrol ve tarama amacıyla doktora gitmemektedir. Bu kişiler belli şikayetleri olunca doktorlara başvurmaktadırlar. Peki serviks kanserinin belirtileri nelerdir? İlişki sonrası kanama, iki adet arasında sebebi bilinmeyen kanamalar, ciddi kasık ve kalçaya vuran ağrılar, menopoz sonrasında meydana gelen kanamalar, ilaç tedavilerine rağmen geçmeyen kötü kokulu kanla karışık akıntılar… Bu tip şikayetleri olan kadınların, zaman geçirmeden derhal bir kadın doğumcuya, tercihan daha ziyade bu işlerle uğraşan jinekologlara veya jinekolog onkologlara başvurmaları gerekmektedir. Serviks muayenesi ve şüpheli görüldüğünde alınacak olan parçanın (biyopsi) patolojiye gönderilmesi gerekir.

Gerek tarama ve tanı testleri sonrasında, gerekse serviksten alınan veya dökülen parçaların patoloji laboratuarına gönderilmesi sonrasında gelen patoloji raporunda KARSİNOM tanısının olması rahim ağzı (serviks) kanseri tanısı koydurur. Artık kanser durumu oluşmuştur. Tersiyer (üçüncül) koruma veya tedavi zamanını geçirmediysek şanslı kanser hastalarından sayılabiliriz. Yani ERKEN EVREde yakalanmış kanser hastalığı olması ve erken müdahale edilme durumu tersiyer koruma veya tedavidir. Bu tedaviyi kesinlikle jinekolog onkologlar üstlenmelidir.
Tarama sonucunda yakalanan hastaların çoğunluğu erken evrededir. Ancak takipsiz olup hayatının bir döneminde rastlantısal olarak yakalanan veya şikayetler ortaya çıktığı zaman tanı konulan hastalar genelde ileri evrededir. Pekala erken evre veya ileri evre nasıl anlaşılır? Biyopsi sonucu olarak kanser çıkan olgular mutlaka bu işle uğraşan tecrübeli eller tarafından muayene edilmelidir. Çünkü serviks kanserinin tanısı tamamen klinik olarak yani muayene yöntemi ile konulur. Çekilen MR, CT, PET gibi teknikler hastalığın evresinin belirlenmesi ve tedavi planının yapılması için tamamen yardımcı yöntemlerdir. Muayene ile kanser dokusunun çevre dokulara ne kadar yayıldığı, kanserin evresini ve ameliyat planını ya da ameliyatın ne zaman daha uygun olabileceği belirlenir.

Çevre dokulara yayılmamış, 4 cm’den küçük, sadece servikste bulunan serviks kanserleri erken evre olarak düşünülebilir. Ameliyatla tedavi başlayabilir. Ancak uzak bölgelere olmasa da çevre dokulara yayılımı başlamış olan kanser olgularında öncelikli tedavi ışın tedavisidir (radyoterapi). Kemoterapi eklenmesi veya akabinde ameliyat edilip edilmeyeceği, hastalığın ve hastanın durumuna göre tekrar değerlendirilir. Erken evrede yakalanmış olan olgularda ise hemen ameliyata geçilir. Jinekolog onkologlar tarafından bu ameliyatlar gerçekleştirilir. Önce lenf bezlerinin çıkartılması, lenf bezlerinden ameliyat esnasında çalışılan frozen (patologların hemen ameliyat esnasında dokuları boyayıp değerlendirmesi) sırasında lenf bezlerinde tümör yoksa, genişletilmiş rahim çıkarma ameliyatı uygulanır. Patoloji sonucu erken evre olarak rapor edilmiş ve tümörün saldırganlığı az ise, tedavi burada biter ve takip başlar. Aksi takdirde ek tedavi modaliteleri uygulanır.

Devamını Oku

Rahim kanseri…

Bir önceki yazımızda düzensiz ve menopoz sonrası kanamalardan bahsetmiştik. Menopoz sonrası rahimin içinden gelen anormal kanamaların %15-20’sinin rahim kanserinin belirtisi olacağından söz ettik. Bu şikayeti olan kişilerin, kesinlikle ihmal etmeden, bir uzmana başvurmaları gerekmektedir. Bununla beraber mutlaka ultrasonografi ile değerlendirilerek, gerekirse rahim içinden örnek alınması önemlidir. Zira bu örnek olmadan başlanacak olan herhangi bir ilaç tedavisi kesinlikle YANLIŞTIR…

Rahim kanserinin ilk belirtisi menopoz sonrası kanamalardır. Böyle bir kanamadan sonra tanı jinekolojik muayene ve sonrasında, gerek poliklinik şartlarında gerekse ameliyathanede, rahimin içinden parça alınması (endometrial biyopsi) ile konulur. Bu işlem yapılmadan MR, Tomografi ve bunun gibi görüntüleme yöntemleri asla bu tanıyı koydurmaz.

Biyopsi yapıldıktan sonra tanı olarak rahim kanseri (Endometrium) tanısı konulduğunda paniğe kapılmamak gerekir. Nedeni erken evre olma ihtimalinin yüksek olduğudur. Bunun için ultrasonografi veya MR evresi açısından yardımcı olabilir. Ancak yine de ameliyat olmadan evre söylemek mümkün değildir. Hastalığın gidişatı, ek tedavi gereksinimi olup olmaması ve beklenen yaşam süresi; hastalığın evresi (stage), derecesi (grade), tümörün tipi (endometrioid veya non-endometroid), büyüklüğü, lenf nodlarının tutulumuna göre söylenilebilir.

Pekala bunun tedavi şeması (algoritması) nedir?

Biyopsi sonucunda rahim kanseri gelen hastaların eğer anestezi almasında ve ameliyat olmasında sakıncalı bir durumu yoksa, acilen jinekolojik onkoloji ile ilgilenen bir hekime başvurması ve ameliyat olması gerekir. Ameliyat esnasında öncelikle karın açılıp içeriye bakılır ve içeride tümör yoksa rahim ve yumurtalıklar alınır (TAH+BSO). Ameliyat esnasında rahimin içi patolog tarafından açılır, tümörün tipi, derecesi, yaygınlığı, büyüklüğü hakkında cerraha bilgi verir. Eğer çok erken evre ise ameliyat tamamlanmış olur. Bunun haricindeki tüm durumlarda kasık ve karın bölgesindeki lenf bezleri temizlenir (pelvik ve paraaortik lenfadenektomi). Karın içerisinde başka bir yerde tümör yoksa operasyon sonlandırılır. Çıkartılan dokuların tamamı patolojiye gönderilir ve nihayi sonuç beklenir. Bu süre zarfında da hasta ameliyat sonrası nekahat dönemindedir. Yara iyileşme süreci tamamlanır. Patoloji sonucu geldikten sonra hastalığın evresi ve derecesi, tümörün özellikleri ve nereleri tuttuğu belli olur.

Erken evrelerde ek bir tedavi olan ışın tedavisi (radyoterapi) veya ilaç tedavisine (kemoterapi) ihtiyaç duyulmayabilirken; ilerlemiş evrelerde öncelikle radyoterapi olmak üzere, radyoterapiye ek olarak kemoterapi veya sadece kemoterapi uygulanması gerekebilir. Bu tedaviler bittikten sonra ilk 2 yıl 3 ayda bir, 3.yılda 4 ayda bir, 4. ve 5. Yıllarda 6 ayda bir kontrollere gitmek gerekir.

Devamını Oku

Nedir Bu HPV…

Sürekli medyada HPV (Human Papilloma Virus) denilen mikroorganizmadan sıklıkla bahsedilmektedir. Herhangi bir gazete, dergi, söyleşi ya da televizyon programında mutlaka karşınıza çıkmıştır. Özellikle sağlığına dikkat eden kesimin de merakını uyandırmaktadır. Nedir bu HPV? Kanserle ilgisi var mıdır? Nasıl korunuruz? gibi soruların yanıtı aranmaktadır. Biraz değinelim istedik bu konuya…

Bakteri? Virüs? Neden önemli bizim için? İkisi de mikroptur ama tamamen farklı iki cinstir. Bakterilere karşı antibiyotik tedavisi mümkün olmakla beraber virüslere karşı tedavi halen bulunamamıştır. Uygulanan tedaviler sadece bağışıklık sistemini güçlendirmek için uygulanan ilaçlarda ve eğer vücutta görülen bir lezyon oluşturmuşlarsa bunları ortadan kaldırmaktan ibarettir. Önemli olan virüsle karşı karşıya gelmemek için korunmak ve aşılanmaktır.
HPV denilen mikroorganizma da bir virüstür. Aynı uçuk virüsü, grip virüsü, kuduz virüsü, AIDS virüsü gibi… Maalesef etkin bir tedavisi yoktur. Sıklıkla cinsel yolla bulaşır ancak cinsel aktivitesi bulunmayan kadınların bile %15’inde pozitif bulunmuştur. Diyebiliriz ki, farklı geçiş yolları da mümkündür. 100’den fazla tipi vardır. Tip 6 ve 11 daha çok cinsel organlarda siğillere sebep olurken, esas önemli olanları Tip 16 ve 18 rahim ağzı kanseri (serviks) risk faktörlerindendir. Rahim ağzı kanserlerinin %99,7’sinde  HPV virüsünü göstermiş olan, bu virüsün kanser öncesi lezyonları oluşturup akabinde rahim ağzı kanseri yaptığını gösteren alman bilim adamı  Prof. Dr. Herald zur Hausen 2008 yılında Nobel Tıp Ödülünü kazanmıştır. Takip eden çalışmalarda da rahim ağzı kanseri oluşumunda HPV beraberliğinde sigara içilmesinin riski kat be kat arttırdığı görülmüştür. Daha sonra rahim ağzı kanseri haricinde, diğer kadın dış organ kanserleri, boğaz ve yutak kanserlerine de sebep olduğu ortaya çıkmıştır.

Türkiye’de kadınlarda görülen en sık 9. kanserdir rahim ağzı kanseri… Tanı alan hastaların yarıdan fazlası hayatını kaybetmektedir. Her yıl 1500’den fazla yeni olgu ile karşı karşıya gelmekteyiz. Ortalama olarak her gün 4 kadına tanısı konulmakta ve 2 kadın hayatını kaybetmektedir.

O zaman primer koruma olarak ne yapmamız gerekli? Sigara içilmeyecek; cinsel ilişkide bariyer yöntemi kullanılacak; tek eşlilik telkin edilecek; Folik asit, B vitamini, Karotenden zengin diyet önerilecek ve HPV aşısı önerilecek… İkincil koruma için ise düzenli doktor kontrolünde olup, rahim ağzından alınan sürüntünün (smear) testi ile kanser öncesi lezyonların yakalanmasının ve tedavisinin sağlanmasıdır.

Devamını Oku

Kanserden Korkma, Geç Kalmaktan Kork…

Tedavideki amacın  önce kanser olmamaktır. Bunun için korunma yöntemleri üç aşamada incelenir. Birincil, ikincil ve üçüncül korunma…

Özellikle kanserin ortaya çıkışının önlenebildiği, taramalarla ölümün yok edilebildiği ve erken tedavinin yaşam kalitesine çok şey katabildiği kanserleri göz önüne alırsak (ki çoğu kadın hastalıkları kanseri bu gruptadır), birincil ve ikincil korunmanın öneminin boyutu anlaşılacaktır.

Birincil korunmada henüz kansere ilişkin hiçbir belirti yoktur. Bu dönemde aldığımız önlemlerle kanserin oluşumu engellenebilmektedir. Örneğin; sigaranın yok edilmesi ile akciğer kanserinin, Helicobacter pylori denilen bakterinin vücuttan uzaklaştırılması ile mide kanserinin ve HPV aşısı uygulanması ile rahim ağzı (serviks) kanserinin engellenmesi gibi… Ailesel kanserlerin bilinmesi ve gereken önlemlerin alınması da bu korunma içinde sayılır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz ki hepsi birincil korunmadır…

İkincil korunmada erken tanı söz konusu olup klinik bulgu (hastalık belirtileri: kanama, akıntı, ağrı, şişlik vs…) yok ancak hücresel düzeyde kanser başlamış bulunmaktadır. Tarama programları ikincil korunmadır. Buna örnek olarak da meme ve rahim ağzı (serviks) kanseri tarama programları gösterilebilir. Rahim ağzı taraması ‘smear’ diye bilinen rahim ağzından yapılan sürüntünün mikroskobik olarak incelenmesidir. Bu konuyu sonraki yazılarımızda ayrıntılı olarak irdeleyeceğiz. Tarama programları haricinde düzenli olarak yıllık doktor kontrolü de ikincil korunma tipi içindedir. NE YAZIK Kİ, hasta olmadan doktora kontrole gitmek gibi bir alışkanlığımız yoktur. Dolayısıyle her zaman hasta olduğumuzda ya da iş işten geçtikten sonra doktora gitmekteyiz… Böylelikle ikincil korunmadan mahrum kalmaktayız ki şanslıysak sonraki aşama olan üçüncül korunmada kanser tedavisine başlamaktayız…

Üçüncül korunma, klinik bulguların oluştuğu ve doktora başvurulduğunda kanser tanısının konulduğu (şanslıysa erken evre…) yani YETKİN HEKİM seçilip, bir an evvel tedavinin başlamak zorunda olduğu korunmadır. Bu korunmada en önemli husus HIZLI HAREKET etmektir. Hastanın tedavisi bir yana aynı zamanda ekonomisi güçlü olan ülkelerin karşılayabileceği ekonomik olarak ciddi yük getiren bir yaklaşımdır.

Birincil ve ikincil korunmada kanserden korunmada başarı oranı %100’e yakın iken, maalesef üçüncül korunma aşamasında kanser tedavisi hastalığın tipi, derecesi, evresi vb… birçok etkenle orantılıdır. İlk iki korunmadaki başarı oranına yaklaşamaz…

Amacımız; üçüncül korunmaya geçmeden kanserin önüne ilk iki korunma yöntemiyle geçmektir. Bu bizim elimizde… Bir sonraki yazımızda birincil korunma yöntemleriyle devam edeceğiz. Konu HPV aşısı olacak…

Devamını Oku

Kadın Yaşamında Kanserin Yeri…

Aslında hepimizin korkusudur kansere yakalanmak… Özü nedir bu korkunun? Keyif aldığımız günlük yaşamın güzelliklerinden mahrum kalmak, varlığının değerini asla bilemediğimiz sağlığımızı kaybetmek, ve tabi ki en önemlisi acı çekerek, sevdiklerimizi arkada bırakarak bu hayata veda etme ihtimali… Önemli olan bu ihtimalin hayatımızda var olduğunun farkında olmak, önlem almak veya erken belirtilerinin neler olduğunu bilmektir. Bizim asıl amacımız da bu farkındalığı yaratmaya çalışmaktır…

Bilimsel verilere göz atıldığında, kadın hastalıkları açısından bizi karamsarlığa sürükleyecek bir tablo karşımıza çıkmıyor…

Keza ülkemizde kadınlarda ÖLÜME neden olan hastalıkları göz önüne alacak olursak;

ilk sırada % 23 ile iskemik kalp hastalığı (kalp krizi) ve takiben % 16 ile serebrovasküler hastalıklar (beyin kanaması, pıhtı, inme) yer alıyor. Arkasından % 2,7 ile solunum yolları kanserleri geliyor… Tek başına en yüksek oran % 2 ile meme kanserinde ki, bu oran trafik kazalarındaki ölümler ile aynı…

Kadın Hastalıklarında ise; ancak ileri evrede tanı konulabilen ve en yüksek oranda ölüme sebep olan yumurtalık kanseri bile, kadınlardaki ölüm sebepleri arasında ancak %0,8’e tekabül ediyor… Ancak şunu da unutmamalıyız… Bu verilen oranlar tek tek organ kanserlerinin oranlarını göstermektedir… Tamamını KANSER başlığı altında toplarsak, hem dünyada hem de ülkemizde % 22’lik oranla en sık İKİNCİ ölüm nedenidir, kanserler… Dolayısıyla bir toplum sağlığı problemidir.

O halde söylenecek en iyi slogan; ‘Kanserden korkma, geç kalmaktan kork…’ Peki ne yapmalıyız? Sağlığımızı korumak, yaşamdan aynı kalitede keyif almaya devam edebilmek, torunlarımızın, hatta onların çocuklarının yanında olabilmek adına nasıl bir strateji belirlemeliyiz?  Süregelecek olan yazılarımızın tamamının özetini bu cümlede bulabiliriz…

Amacımız; önce, kanser olmamaktır; sonra, hücre aşamasında yakalamaktır; olduysak da, erken tanımak ve tedavi etmektir.

Devamını Oku

HPV (Human Papilloma Virüsü) hakkında merak edilenler

HPV virüsü nasıl test edilir?

Smear alınırken bu test için aynı şekilde bir sürüntü alınarak , bu testin çalışıldığı laboratuara gönderilir. Yüksek ve düşük riskli HPV virüslerinin servikal salgılarda bulunup bulunmadığı araştırılır.

Erkeklerde peniste siğil yok ise HPV olup olmadığı anlaşılır mı? Test metodu var mıdır?

Erkekler genelde taşıyıcı olurlar. Gözle görülür siğil yok ise de HPV taşıyor olabilirler. İdrar çıkışının olduğu açıklıktan içeriye girilerek sürüntü alınabilir.

Kadında bulunan virüs tek gecelik cinsel ilişkide partnerine bulaşır mı? Erkeğe bulaşıp bulaşmadığı nasıl anlaşılır? Tek gösterge siğil midir? Tedavisi var mıdır?

Bulaşabilir ama hastalık yapmayabilir. Erkeğe bulaşıp bulaşmadığı hemen anlaşılmaz. Genelde siğil oluşumu bulaştığı anlamına gelir. Tedavisi sadece mevcut siğillerin ortadan kaldırılmasıdır.

Erkekte siğil yok ise virüs bulaştırır mı?

Siğil sadece hastalığın oluştuğunun dışa vurumudur. Gözle görünür siğil olmasa bile, HPV varsa bulaştırabilir.

HPV bulaşan partnerin bundan sonraki ilişkilerinde virüsü 3.kişilere bulaştırması kesin midir?

Virüsün bulaşması demek, vücudun bu virüsü bağışıklık sistemi ile yok edememesi demektir. Eğer vücut bu virüse karşı zayıfsa, virüsü kapar. Hastalık, örneğin siğil oluşumu, sonraki dönemlerde ortaya çıkabilir. Virüsü barındıran kişi taşıyıcıdır. Her ilişkide bulunduğu partnere bulaştırabilir. Ancak tekrar belirtmek gerekir ki, HPV’li kişi ile korunmasız ilişkiye girmek kesin olarak bulaştığı anlamına gelmez.

HPV virüsü her bireyde farklılık mı gösterir? Bulaştıran ve bulaşan da farklı tepki yaratır mı?

Her bireyin bağışıklık sistemi farklı çalışır. Bulaştıranda da, bulaşanda da farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Hastalık oluşmamış olan bir birey, bulaştırdığı kişide hastalık oluşturabilir.

Rahim ağzında oluşan lezyon virüs kaynaklı mıdır? Lezyon olduğunda virüs aktif mi demektir?

Rahim ağzında oluşan lezyonların çoğunluğu virüs kaynaklıdır. Bu durumda virüs aktif demektir.

Devamını Oku

HPV Aşısı…

Yapılan klinik çalışmalarda HPV aşılarının serviks kanseri öncül lezyonlarını, dolayısıyla da serviks kanserini önlediği gösterilmiştir. HPV aşıları içerdikleri HPV tiplerinin neden olduğu lezyonlara (genital siğiller) karşı %100’e yakın bir koruma sağlar.

Aşılar hakkında genel bilgiler:

  • Aşılama ve tarama programları (rahim ağzından alınan sürüntü ‘smear’) bir arada yürütülmelidir.
  • Günümüzde HPV aşılarının en az 10 yıl koruma etkisinin süreceği gösterilmiş olup, bu sürede ek doza ihtiyaç olmadığı bilinmektedir.
  • HPV aşılarıyla ilgili en sık yan etkiler; enjeksiyon bölgesinde görülen ağrı, şişlik, kızarıklık gibi lokal yan etkilerdir. HPV aşılamasının ülkemizde uygulanmaya başladığı günden bugüne kadar HPV aşılarının yapılmasına engel olacak ciddi bir yan etki bildirimi yapılmamıştır.
  • Mevcut HPV Aşıları Türkiye’nin de içinde olduğu 100’den fazla ülkede onaylı olup, bugüne kadar milyonlarca doz kullanılmıştır. Dünya’da ve ülkemizde kullanılmakta olan 4 valanlı ve 2 valanlı HPV aşılarının onaylı olarak hangi durumlara karşı etkili olduğu aşağıda belirtilmiştir:

Dört Valanlı HPV Aşısının Onaylı Kullanım Durumları:

  • 9 -26 yaş arası kız çocukları ve kadınların serviks (rahim ağzı) kanserinin önlenmesi
  • 9 -26 yaş arası kız çocukları ve kadınların vulva ve vajina (dış cinsel organların) kanserlerinin önlenmesi
  • 9 -26 yaş arası kız çocukları ve kadınların genital siğiller ve kanser öncesi lezyonların önlenmesi (AIS, CIN, VIN, VAIN)
  • 9 – 26 yaş arası erkek çocukları ve erkeklerde genital siğillerin önlenmesi
  • 9 – 26 yaş arası kadın ve erkeklerde anal kanser ve ilişkili kanser öncesi lezyonların önlenmesi

İki Valanlı HPV Aşısının Onaylı Kullanım Durumları:

  • 9 -25 yaş arası kız çocukları ve kadınların serviks (rahim ağzı) kanserinin önlenmesi
  • 9 -25 yaş arası kız çocukları ve kadınların kanser öncesi lezyonların önlenmesi (AIS, CIN)
Devamını Oku

Anormal Kanamalar

Her genç kız adet görmeye başladığında kadınlığa ilk adımını atmış sayılır. Artık buluğ, ergenlik ya da adölesan çağı başlamıştır. Tabii ki, yumurtlama periyodları düzene girene kadar seyrek olsun, sık olsun veya ara versin, düzensiz adet dönemleri yaşanabilir… Bu süreç 18-20 yaşına kadar bile sürebilir. Bizim bahsetmek istediğimiz konu anormal, parçalı, pıhtılı ve çok yoğun olan kanama… Çocukluk çağı kanamaları en sık yumurtlamada olan problemler, polikistik over hastalığı ve kanama diyatezi (vücutta pıhtılaşmayı sağlayan sistemin düzgün çalışmaması veya genetik olarak bazı faktörlerin eksikliği) dediğimiz sebeplerden kaynaklanır. Bu sorunlar üreme çağı olan 19-39 yaş dönemine kadar uzayabilir. Bunları tedavisinde herhangi bir cerrahi yöntem uygulanmaz ve genel olarak hormon tedavileri ve kanama bozukluğu problemi varsa eksiği yerine koyma tedavileri şeklinde uygulanır.

Üreme çağındaki problemler ise daha çeşitlidir ve bunlara ilaveten daha farklı hastalıklar görülebilir. Dış cinsel organlarda ve rahim ağzında herhangi bir anormal bulgu yok ise, ani başlangıçlı ve hemen tedavi edilmesi gereken ‘Akut’ dediğimiz problemlerde ilk etapta hormon tedavileri uygulanmaktadır. İlk etapta rahimin içinden örnek alınması ya da küretaj işlemi uygulanmaz. Fakat istisnai bir grup vardır. Bu gruptaki hastalar şunlardır: hormon tedavisine yanıt vermeyen, kilolu olan, polikistik over hastalığı olan, tekrarlayan kısırlık tedavisi başarısızlığı olan, ailede meme-rahim-yumurtalık-barsak kanseri öyküsü olan hastalarda rahim içinden mutlaka örnek almak gerekebilir. Tabii ki ultrasonografi ile kadın iç organlarının da değerlendirilmesi, örnek almadan önce hekimin yapması gerek şart olan bir değerlendirmedir. Alınan örneğin patoloğa gönderilmesinden sonra çıkacak sonuç ile hekimin ultrasonografi bulgusu beraber değerlendirilerek, tanı konulur… Cerrahi gerekiyorsa ne yapılması gerektiği hekim tarafından önerilir.

40 yaşın üzerinde veya menopoz döneminde olan kadınlarda ise, ilk etapta yapılması gereken rahim içinden örnek alınması veya küretaj işlemidir. Bunun sebebi ise yaşla beraber rahim kanseri riskinde artış olmasıdır. Özellikle menopoz sonrası kadınlarda, dış cinsel organ ya da rahim ağzından olmayan, rahimin içinden geldiği tespit edilen kanamalarda bu risk ortalama %15-20’dir. Yani menopoz sonrası rahim içinden kanaması olan 100 hastanın 20’sinde rahim kanseri tespit edilmektedir. Bu bulgu, rahim kanserinin en önemli bulgularından olup, rahim kanserini erken tespit etmekte çok önemlidir…

Devamını Oku